profil resmi
Serkan Sezen
Ziraat Mühendisi, Konya

Topraklarımızdaki Tuzluluk

18 Dakikalık Okuma
27 Şubat 2021 Cumartesi
Bitki Besleme
Tuzlu toprak
Özet
Toprak tuzluluğu, tarımsal verimlilik ve sürdürülebilirlik üzerindeki olumsuz etkilerinden dolayı küresel bir sorundur.
0
Paylaş

Tuzluluk problemleri tüm iklim koşullarında hem doğal hem de insan kaynaklı eylemlerden meydana gelebilir. İnsanlar ve tuzluluk arasındaki ilişki yüzyıllardır var ve tarihi kayıtlar, birçok uygarlığın tarım alanlarının tuzluluğundaki artıştan dolayı tarımda başarısız olduğunu, en bilinen örneğinin ise Mezopotamya olduğunu gösteriyor. Toprak tuzluluğu, toprak kalitesini düşürerek doğal nedenlerden veya yanlış sulama metotlarından toprağın kendi kendini düzenleme kapasitesinin bütünlüğünü tehlikeye atacak ölçüde oluşabilir.

Toprak tuzluluğu 100'den fazla ülkede dinamik bir sorun olarak karşımıza çıkmakta ve ne yazık ki yanlış tarım uygulamalarından dolayı tüm dünyaya yayılmaktadır.

Dünyada tuzluluk sorunu olan topraklar
Dünyada tuzluluk sorunu olan topraklar

Tuzlamanın yaygın olarak rapor edildiği bazı bölgeler şunlardır; Orta Asya'daki Aral Deniz Havzası (Amu-Darya ve Syr-Darya Nehir Havzası), Hindistan'daki Hint Havzası, Pakistan'daki Indus Havzası, Çin'deki Sarı Nehir Havzası, Suriye ve Irak'ta Fırat Havzası, Avustralya'da Murray-Darling Havzası ve Amerika Birleşik Devletleri'ndeki San Joaquin Vadisi.

Dünyadaki toplam toprakların yaklaşık %46’sı kurak ve yarı kurak iklim bölgelerinde yer almaktadır.

Bu iklim bölgelerinde sulu tarım yapılan arazilerin yaklaşık %50’sinde ise farklı seviyelerde tuzluluk problemi vardır. Dünya Toprak Haritası verilerine göre dünya genelinde 932 milyon ha tuzdan etkilenmiş ve üretkenliği kısıtlanmış araziler bulunduğu bildirilmektedir. Bu tip problemli topraklar Afrika’da 80.4 milyon ha, Avrupa’da 30.8 milyon ha, Avustralya’da 357.6 milyon ha, Amerika’da 146.9 milyon ha ve Asya kıtasında 316.5 milyon ha alan üzerinde yayılmıştır.

Dünyada her yıl 10 milyon ha arazi tuzluluk problemi sebebiyle elden çıkmakta ve kullanılamaz hale gelmektedir.
Tuzluluk sebebiyle her yıl dünyada kullanılamaz hale gelen toprak büyüklükleri
Tuzluluk sebebiyle her yıl dünyada kullanılamaz hale gelen toprak büyüklükleri

Bitki gelişimine zarar vererek ürün kayıplarına neden olan toprakların ikincil tuzlulaşması daha çok kurak ve yarı kurak iklimlerde özellikle de taban suyunun yüksek olduğu coğrafyalarda ortaya çıkmaktadır. Türkiye’deki geniş alanlar anılan iklim ve coğrafi özelliklerini taşıdığından topraklar tuzlulaşmadan etkilenmiş ve hatta bazı alanlar yüksek tuzluluk nedeniyle terk edilmiş durumdadır.

Sulu tarıma yeni açılan alanlarda, genellikle çiftçinin sulu tarım konusunda yeterli bilgisi bulunmamaktadır. Bu nedenle başlangıçta fazla su verdiğinde üretimde önemli artışlar olduğunu gören çiftçiler, sürekli fazla su vererek topraktaki tuz seviyesini artmasına neden olmaktadır. Zira en kaliteli sulama suları bile belirli bir miktarda tuz içermektedir.

Tuzlulaşma doğal oluşabildiği gibi çoğunlukla tarımsal sulamalardan sonra ortaya çıkmaktadır.

Tuzluluğun daha da şiddetlenmesi halinde, toprak verim kayıpları dışında toprak yüzeyindeki tuz birikimi, dispersiyon (dağılma), yağ dökülmüş görünümü ve halofit bitki (tuzu seven) çıkışlarındaki artışlar nedeniyle gözle fark edilebilir. En doğrusu toprak tuzluluğu hakkında doğru karar verebilmek için, kurak ve yarı kurak iklimlerde sulu tarım yapılan ve taban suyu yüksek olan alanlarda yılda en az bir kez 1 metre derinliğine kadar sistematik toprak örnekleri alarak analiz edilmesi ve izlenmesi önerilmektedir.

Sulu tarıma yeni başlanan kurak ve yarı kurak alanların ana bitkisinin buğday, arpa ve pamuk olması ve bu bitkilerin tuza orta dayanıklı olmasından dolayı, hafif ve orta tuzlulaşma çiftçiler tarafından fark edilmez. Ancak tuza duyarlı başka bir bitkinin devreye girmesi neticesinde ortaya çıkan verim kayıpları veya toprak analizlerinin yapılmasından sonra tuzlulaşmanın farkına varılmaktadır. Türkiye topraklarının önemli bir bölümü yarı kurak bir iklim etkisi altında bulunmaktadır. Bu nedenle yapılan sulamaların uygun yöntemlerle yapılmaması halinde, ürün kayıplarına neden olan tuzlulaşma olayı meydana gelebilmektedir.

Türkiye’de Doğu Karadeniz Bölgesi gibi iklimlerde, yüksek yağış nedeniyle topraktaki çözünebilir tuzlar bitki kök bölgesinden yıkanarak uzaklaşır veya taşınarak denizlere karışır. Bu bölgelerde tuzlulaşma sorununa sadece deniz kıyısındaki akarsu deltalarında ve denize yakın deniz suyundan etkilenmiş taban suyu yüksek arazilerde yer alan topraklarda söz konusu olmaktadır.

Kurak ve yarı kurak bölgelerde yetersiz yağıştan dolayı çözünebilir tuzlar toprak profilinden yer altı hidrolojik döngüsüne katılacak kadar taşınamamakta, özellikle sıcak ve yağışsız olan dönemlerde, tuzlu taban suları kılcal yükselme ile toprak yüzeyine kadar ulaşabilmektedir. Evaporasyonun (buharlaşma) yüksek oluşu nedeni ile sular, toprak yüzeyinden kaybolurken beraberinde taşıdıkları tuzları toprak yüzeyinde veya yüzeye yakın kısımlarda bırakmaktadır. Diğer bir deyişle, bu bölgelerdeki tuzlulaşmanın temel nedeni yağışların yetersiz, buna karşılık evaporasyonun yüksek olmasıdır.

Tuzluluk problemi doğal ve yapay oluşum olmak üzere iki şekilde karşımıza çıkmaktadır. Adlarındanda anlaşılacağı gibi birincisi normal oluşum sürecidir, ikincisi ise antropojendir.

Doğal oluşum; kurak-yarı kurak, düz veya düze yakın havzalarda toprakta drenaj yetersizliğinde, yağışlarla tuzların taşınmasıyla veya aşırı sıcaklık şartlarında tuzların kapillarite ile yukarı çıkmasıyla oluşur.

Yapay oluşum; sulama veya gübreleme ile oluşan tuzluluk; yetersiz yağış alan yarı kurak ve kurak bölgelerde sulama suyunun kalitesi, yoğun yetiştiricilik yapılan alanlarda yüksek konsantrasyonlarda kullanılan gübrelerin uzun yıllar boyunca birikimi ile oluşmaktadır.

Yapay tuzluluk

Kimyasal olarak bileşimi nötral tuzlar olan gübrelerin toprağa her yıl değişen ve artan oranlarda uygulanması toprak tuzluluğunu artırmakta ve böylece ürün verimi ve kalitesi olumsuz etkilenebilmektedir.

Kimyasal gübrelerin tuz içeriklerinin yüksekliği, ihtiyaç fazlası kullanımında birikim etkisiyle ciddi sorunlar oluşturabilmektedir. Ayrıca gübrelerin ayrı veya birbirleriyle kombine kullanımları sonucu tuzluluk değerinin artabileceği göz önüne alınarak analiz sonuçlarına göre gübre programları belirlenmelidir. Yüksek tuz konsantrasyonu bitkilerin verim ve kalitelerinde azalmaya neden olmakla birlikte toprağın fiziksel yapısında da özellikle Na iyonunun baskın olması durumunda önemli zararların oluşmasına neden olmaktadır.

Bazı gübrelere ait EC değerleri
Bazı gübrelere ait EC değerleri

Yapılan çalışmalarda topraktaki tuzluluğun bitki gelişiminde ve verim potansiyelinde ciddi kayıplara sebep olduğu belirlenmiştir. Tek ürün domates yetiştiriciliğinde, tuz konsantrasyonunun 2,5dS.m-1 ’ten 3.5dS.m-1’e çıkarılmasıyla üründe %10 kayıp; 5dS.m-1’ye çıkarılmasıyla üründe %25 ve 7,6 dS.m-1’ye çıkarılmasıyla üründe %50 oranında azalma olduğunu belirlenmiştir.

Topraktaki tuzluluğun, bitki gelişimi ve verimindeki kayıpları
Topraktaki tuzluluğun, bitki gelişimi ve verimindeki kayıpları

Doğal tuzluluk

Özellikle kurak ve yarı kurak iklimin etkin olduğu bölgelerde, yıkanarak yer altı suyuna karışan çözünebilir tuzların yüksek taban suyu ve kapillarite etkisiyle toprak yüzeyine çıkması ve buharlaşma sonucu suyun uçmasıyla toprak yüzeyinde birikmesi olayıdır.

Tuzlu toprak
Tuzlu toprak

Tüm topraklarda bir miktar suda çözünür tuz bulunur. Topraktaki tuz miktarı bitki gelişimine zarar verecek ölçüde ise, bu tür topraklar tuzlu topraklar olarak adlandırılır. Tuzlu topraklar, su kalitesi iyi olduğu takdirde ve uygun drenaj şartları altında en kolay ıslah edilebilen topraklardır. Tuzlu topraklar çoğunlukla iyi yapılı ve geçirgen olup, normal fiziksel şartlara sahiptir.

Genetik toprak sınıflandırma sisteminde intrazonal toprak ordosu altında, halomorfik alt ordosunda solonchak(tuzlu) ve solonetz (alkali) büyük toprak grubu olarak tanımlanır. Yeni sınıflandırma sistemi (Soil Taksonomi ) içinde aridisol ordosuna ait argids ve orthids alt ordolarına dahil salorthid (tuzlu) ve natrorgid (alkali) büyük toprak grubu olarak yer alırlar. Esas olarak bu topraklar Avrasya, Kuzey Afrika, Kuzey ve Güney Amerika'nın batısı ve Avustralya'nın orta kısımlarında bulunurlar.

Tuzlu topraklarda en yaygın anyonlar; klor (Cl), sülfat (S04-2), karbonat (C03-2) ve bikarbonat (NaHCO3)’dır. Seyrek olarak, bikarbonat (HCO3-),karbonat (CO3-2) ve nitrat (NO3-) anyonları bulunabilir. En yaygın katyonlar ise; sodyum (Na+), kalsiyum (Ca2+), magnezyum (Mg2+) ve potasyum (K+)’dur. Söz konusu anyon ve katyonların bir araya gelmesi ile tuzlar oluşur.

Tuzlu topraklar, elektriksel iletkenliği (EC) 4 dS.m-1 değerinden fazla; pH değeri 8.5’dan az veya değişebilir sodyum yüzdesi 15’den az olan topraklardır. Tuzlu-alkali (=sodik) sözcüğü, hem tuzlu ve hem de alkali olan topraklar için kullanılır. Özellikleri açısından tuzlu-alkali topraklar, tuzlu ve alkali toprakların arasında yer alır. Elektriksel iletkenliği (EC) 4 dS.m-1 değerinden fazla; pH değeri 8.5 ve daha fazla veya değişebilir sodyum yüzdesi 15’den fazla olan topraklardır.

Alkali toprak, elektriksel iletkenliği (EC) 4 dS.m-1 değerinden az; pH değeri 8.5’dan fazla olan veya değişebilir sodyum yüzdesi 15’den fazla olan veya her iki şartı birlikte bulunduran topraktır. Alkali toprak genellikle, açık renkli ve kabuk bağlamış topraklara karşılıktır. Tuzdan etkilenmiş topraklarda özellikle sodyum iyonunun fazla olduğuna işaret eder. Alkalin toprak ise pH değeri 7 den daha fazla olan topraklar için kullanılmaktadır.

Tuzdan etkilenmiş toprakların sınıflandırılması
Tuzdan etkilenmiş toprakların sınıflandırılması

Alkalileşme

Toprak çözeltisi, buharlaşma ve bitkilerin terlemesi (transprasyon) ile su kaybeder ve yoğunlaşır. Kalsiyum sülfat (CaSO4) ve magnezyum karbonat (MgCO3) gibi tuzların eriyebilirlik sınırları aşılmış olur ve bu tuzlar çökelir. Çözelti içinde sodyum oransal olarak artmış olur. Toprak kolloidlerine bağlı bulunan orijinal kalsiyum ve magnezyum, sodyum ile yer değiştirir. Böylece topraktaki değişebilir katyonlar arasında sodyum (Na+) egemen duruma geçmiş olur.

Toprak profilinde eriyebilir tuzlar aşağıya doğru tamamen yıkandıktan hemen sonra, değişebilir sodyum (Na+) hidrolize olarak sodyum hidroksit (NaOH) oluşur. Sodyum hidroksit, havadan adsorbe edilen veya mikroorganizmaların oluşturduğu CO2 ile reaksiyona girerek sodyum karbonat (Na2CO3)’a çevrilir.

Tuzlu topraklarda genellikle tuzların bir kısmı toprak yüzünde birikerek toprak yüzünün beyaz bir görünüm almasına sebep olurlar. Yüzeydeki tuz kristallerine tuz çiçeklenmesi adı verilir. Beyaz renkli görünüşlerinden dolayı tuzlu topraklara beyaz alkali topraklar adı verilmiştir.

Sonuç olarak sodyum katyonunun artmasıyla toprak yüksek bir alkalin reaksiyon kazanır. Yüksek alkalin reaksiyonda sodyum karbonat (Na2CO3) karşısında toprakta humus varsa küçük parçalara ayrılarak dağılır. Dağılan humus, toprak zerrelerinin üzerine yayılarak topraklara koyu bir renk verir. Bu görünüşlerinden dolayı bunlara siyah alkali topraklar adı verilmiştir. Ancak toprakta humus yoksa veya çok az ise siyah renk oluşmayabilir.

TUZLULUĞUN KAYNAKLARI

a. Okyanuslar: Okyanuslara birleşen delta ovaları,gel-git olayları, deniz serpintileri ve tuzlu suyun arazilere ulaşması ile,

b. Ana materyal: Daha önce deniz tabanı olup jeolojik olaylar sonucu suyu çekilen bölgelerde uzun yıllar tuzlu deniz suyuna maruz kalan deniz orijinli kayaların, ana kayada mevcut olan tuzların, sular ve diğer bazı fiziksel ve kimyasal etkilerle ayrışmaları ile,

c. Topografya ve arazi drenaj durumu: Kapalı havzalar, taban suyu akışını engelleyen geçirimsiz tabakaların sebep olduğu yüksek taban suyu, taban suyunun kapillar yükselmesi ve buharlaşma ile, kurak ve yarı kurak bölgelerde, yetersiz yağış sebebiyle, tuzların yıkanması ve taban suyuna karışması zordur ve çoğu zaman yer altı sularının açık denizlere ulaşamaması sebebiyle,

d. Sulama suyu kalitesi: Belli zamanda belli hacimdeki suyun bıraktığı toplam tuz miktarı olan tuz yükünün fazla olması ile,

Sulama
Sulama

e. Kültürel işlemler: Aşırı ve hatalı sulama ve aşırı gübre kullanımı ile;

f. Tek tip (Monokültür) tarım: Tek tip ürün yetiştirilmesi sonucu topraklarda tuz yoğunluğu artar ve tuzluluk meydana gelir.

Tuzluluğun toprak üzerine olumsuz etkileri

 Bitki yetişme ortamındaki fazla tuz konsantrasyonu bitkinin gelişmesini önemli ölçüde sınırlandırır.

Toprak tuzluluk sınıfları ve bitki gelişimi
Toprak tuzluluk sınıfları ve bitki gelişimi

Tuzlar bitki büyümesine 2 şekilde olumsuz etki ederler:

1. Zehir etkisi: Sodyum ve bor gibi elementler bitkilerde zehir etkisi yaparlar;

2. Bitkide su açığına sebep olma: Çözünebilir tuzlar toprak çözeltisinin su potansiyelini düşürür ve bitkinin su alımını sınırlandırır. Bu etki osmotik ayarlama mekanizmasıyla dengelenebilir ve birinci etki kadar önemli değildir. Bu iki etkinin genel sonuçları şöyledir:

  • Toprağın su tutma kapasitesi azalır;
  • Toprağın infiltrasyon oranı azalır;
  • Toprakta tuz yoğunluğunun artması amonifikasyonu azaltır;
  • Topraktaki mikroorganizma faaliyetleri olumsuz etkilenir.

Tuzluluğun bitki gelişimi üzerine olumsuz etkileri

Ozmotik stres (su eksikliği) etkileri

Bitkilerin kök bölgesinde çözünmüş tuzların fazlalığı sonucunda ozmotik basıncın artmasıyla bitkinin suyu almakta güçlük çekmesi ve bazı iyonların miktarındaki artışa bağlı olarak toksik etkiler göstermesiyle tuz stresi oluşur.

Ozmotik stresin bitkide sebep olduğu olumsuzluklar:

  • Fizyolojik kuraklık;
  • Ozmotik dehidrasyonlar;
  • Stomaların kapanması ile transprasyonun düşmesi;
  • Stomaların açılması ile transprasyonun artması;
  • Gelişmenin gerilemesi;
  • Verim düşüklüğüdür.

Spesifik iyon toksisitesi

Na+, Cl- ve SO4-2 gibi iyonların yüksek yoğunluklarda birikimine spesifik iyon toksisitesi denir. Bu durum sodyum, klorit, sülfat ve diğer iyonların fazla miktarda içeri alınması ile ilgilidir ve bu yüzden iyon dengesizliğine neden olmaktadır. Bitki bünyesine alınan fazla tuz, diğer besin iyonlarının özellikle de K+’un alımı ile yarışmaktadır. Pek çok bitkide genel olarak tuzluluk, Na+ve Cl- düzeylerinde artışa ve Ca2+, K+,Mg2+ düzeylerinde azalışa neden olmaktadır.

Toksik etki

Na ve Cl, hücre zarı ve protoplazmaya doğrudan toksik etkide bulunur. Bitkiler de, su kaybını önlemek için tuz ve bazı çözünebilir metabolizma ürünleri biriktirirler. Bu da zararı artırır. Bitkiler farklı oranlarda ancak benzer tuzluluk belirtileri gösterirler. Bu belirtiler:

  • Büyümenin yavaşlaması;
  • Dokuların ölümü;
  • Nekroz ve yanıklar;
  • Turgor kaybı;
  • Yaprakların dökülmesi;
  • Bitkinin ölümüdür.
Bitkilerde tuza direnç tablosu
Bitkilerde tuza direnç tablosu

Halofitler (tuza dayanıklı bitkiler)

Toprakta az veya çok bulunan tuz yoğunluğuna karşı dayanıklı,donuk renkli, otsu yaprak tipine sahip bitkilerdir. Halofit bitkiler için farklı sınıflandırmalar yapılmıştır. Euhalofitler (tuzu biriktirenler), crynohalofitler (tuzu dışarı atanlar), glikohalofitler (tuza karşı geçirimsiz olanlar) olarak üç grup altında toplamıştır. Halofit bitkilerin yaşadığı alanlarda genellikle dalga hareketleri ve su baskınları ve biyotik faktörler bitkilerin topluluk kurmalarını tayin etmektedir. Halofitler, bu tip alanlarda yaşamlarını devam ettirebilmek için oksijen yetersizliğine de uyum sağlamışlardır.

İlgili Ürünler

Glikofitler (tuza duyarlı olan bitkiler)

Glikofitler veya halofit-olmayan bir çok bitkiler sodyumlu ve tuzlu şartların stresine dayanacak niteliklere sahip değillerdir. Burada sözü edilen stres bitkinin büyüme, gelişme ve üreme gibi genetik potansiyelinin belirlediği normal şartların dışında gelişen durumlara denmektedir.

Tuzluluk ve sodyumluluk stresi konsantrasyonlar, aktiviteler ve benzer birimlerle ifade edildiği için sodyumlu yada tuzlu şartlarla stresin olmadığı şartları birbirinden kesin biçimde ayıran bir çizgi yoktur. Bunun yerine stresin olmayışı ya da çok şiddetli stres durumlarından söz edilir. Glikofitler arasında bile ne tuza dayanım ne de tuza hassasiyet arasında kesin bir ayırım yoktur.

TUZLU TOPRAKLARIN ISLAHI

  • Açık ve kapalı drenaj sistemlerinin kurulması

Tuzlu toprakların büyük çoğunluğunda taban suyu oldukça yüksektir. Uygun yerlere açılacak açık veya kapalı drenaj kanalları taban suyunun kritik derinliğin altına düşmesini sağlayabilir.

  • Uygun su idaresi

Sulama suyundan 1000 ppm değerinden fazla tuz bulunmamalıdır. Bu değerin üzerindeki tuz konsantrasyonları toprak yüzeyinde veya içinde buharlaşmanın etkisiyle tuz birikmesine sebep olabilir. Tuzlu topraklar için en uygun sulama zamanı buharlaşmanın en az olduğu gece saatleri ve en uygun sulama yöntemi de damla sulama yöntemidir. Su idaresi ile ilgili bir başka ıslah çalışması, tuzlu su içeren drenaj ve sulama kanallarındaki sızmaların engellenmesidir. Böylece kanal çevresindeki tuz birikmesi önlenebilir.

  • Yıkama

Tuzlu topraklar, 1000 ppm değerinden daha az tuz içeriğine sahip olan sulama suyuyla her yetiştirme sezonu öncesi 500 mm.ha-1 su ilave etmek suretiyle yıkanabilir. Burada dikkat edilmesi gereken konu, tuz içeriği 1000 ppm olan bir sulama suyuyla sulama yapılsa dahi 500 mm.ha-1 su uygulamasıyla toplam 5000 kg.ha-1 tuz ilave edilmektedir. Diğer önemli bir konu ise, yıkama işleminin uygulanabilmesi için çok iyi bir drenaj sisteminin mevcut olması gerekir.

TUZLU TOPRAKLARIN YÖNETİMİ

  • Drenaj

Tuzlu toprakların yönetiminde temel unsur drenajın sağlanmasıdır. Yüksek taban suyu bitki kök bölgesinin suyla kaplı olması demektir. Bu durum bitkilerin sağlıklı bir şekilde büyümesine engel olur.

  • Mevcut tuzun periyodik süzümü

Bu yöntemin uygulanmasıyla topraktaki tuz içeriği düşürülerek bitkilerin istediği yetişme ortamı temin edilebilir.

  • Tuza dayanıklı bitkiler yetiştirilmesi

Tuzlu toprakların kullanımında en ekonomik ve yaygın yöntem tuza dayanıklı bitkilerin yetiştirilmesidir. Toprağın tuz konsantrasyonu tespit edilerek ona uygun bitkiler yetiştirilmelidir.

  • Düşük tuz içerikli su kullanımı

Düşük tuz içerikli su kullanımı toprağın ıslahına yardım edeceği gibi bitkilerin suyu daha kolay almasını da sağlar. Bu da bitki besin elementlerinin bitkiye daha kolay geçmesi ve bitkilerin sağlıklı bir şekilde beslenmesi demektir.

  • Bitki dikim yeri

Özellikle karık sisteminde tuz birikimi karıkların tepelerinde daha fazla olur. Bu sebeple bitkiler karıkların yan yüzeylerine dikilmelidirler.

Türkiye'nin tuzluluk haritası
Türkiye'nin tuzluluk haritası
Türkiye Geliştirilmiş Toprak Haritası etütlerinde kullanılan tuzluluk ve sodyumluluk kriterlerine göre Türkiye’de 1.518.722 ha alanda tuzluluk ve sodiklik sorunu bulunmaktadır.

Bu miktarın %41’i hafif tuzlu, %33’ü tuzlu, %0,5’i alkali, %8’i hafif tuzlu-alkali ve %17.5’i tuzlu-alkali özelliktedir. Tuzlu araziler ülkemiz yüz ölçümünün %2’sine, toplam işlenen tarım arazilerinin % 5.48’ine eşdeğer büyüklüktedir. Toplam tuzlu alanların %74’ü tuzlu, %25.5’i tuzlu-alkali ve %0.5’i alkali (sodyumlu) topraklardan oluşmaktadır.

Tuzlu toprak alanlarımız
Tuzlu toprak alanlarımız

Türkiye’de tuzdan etkilenmiş alanlar yaygın olarak Konya-Ereğli, Aksaray, Malya, Erzurum, Erzincan, Çukurova, Iğdır, Menemen, Bafra, Söke, Acıpayam ve Salihli, Harran, Amik, Reyhanlı ovalarında yer almaktadır.

TOPRAKSU genel müdürlüğü mevcut iken Türkiye’nin araştırma seviyesinde toprak etütleri yapılmış, tuzluluktan etkilenen alanlar bu verilere göre haritalanmış ve sınıflandırılmıştır. Yaklaşık 40 yıldan bu yana ülkenin tuzdan etkilenen alanlarının önemli bir bölümü yeniden incelenip haritalanamamıştır.

Ayrıca birçok proje ile ülkenin farklı bölgelerindeki ovaların tuzluluk haritaları yapılmış ve tuzluluk durumları güncellenmiştir. Tüm bunlar yanında henüz ülkesel düzeyde detaylı toprak haritası gibi güncel bir tuzluluk haritasının bulunmayışı, tarımsal üretim ve ürün deseni planlamalarında sorunlara neden olmakta ve bu nedenle miktar ve ekonomik seviyesi bilinmeyen ürün kayıpları meydana gelebilmektedir. Sulama alanlarındaki genişleme de tuzluluk değişiminde artış ve azalışlara neden olabilmektedir.

Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü’nün il arazi varlığı raporlarına göre 2000’li yıllarda yapılan değerlendirmeler çerçevesinde, arazilerin kullanma şekilleri itibariyle Türkiye’de kuru tarım alanlarının 163.638 hektarında, sulu tarım alanlarının 449.709 hektarında, bağ-bahçe alanlarının 9.050 hektarında, çayır-mera kullanım alanlarının 733.422 hektarında, Orman-funda alanlarının 11.436 hektarında çoraklık sorununun bulunduğu tespit edilmiştir.

Türkiye Geliştirilmiş Toprak Haritası etütlerinden sonra geçen yaklaşık 20 yıllık süreçte tarla içi geliştirme hizmetleri, yapılan yatırımlar ve çiftçi uygulamalarıyla toprak özelliklerinde ve arazi kullanma şekillerinde önemli değişmeler olmuştur. Köy Hizmetleri Kırşehir Malya Tarım İşletmesi arazisi ve çevresinde 1969 yılında yapılan bir araştırmada çiftlik arazilerinin 4083 hektarının tuzlu-alkali özellikte olduğu belirlenmiştir. DSİ Genel Müdürlüğü tarafından yapılan bir çalışmada bu alanın 9.444 hektara ulaştığı bildirilmiştir. 1995 yılında yapılan diğer bir çalışmada ise bu alandaki tuzluluğun % 33 arttığı haritalanmıştır.

Çukurova, Gediz ve Konya Ovaları sulamaya açıldıktan sonra drenaj sorunları ile birlikte tuzluluk ve alkalilik sorunlarının ortaya çıktığı bilinmektedir. Konya kapalı havzasının toplam yüz ölçümü 4.329.969 hektar olup, havza topraklarının 509.382 hektarında tuzluluk ve sodyumluluk, 623.446 hektarında ise drenaj problemi mevcut olduğu bildirilmiştir. Aşağı Seyhan Ovası (ASO), batıda Berdan Nehri, güneyde Akdeniz ve doğuda ise Ceyhan Nehirleri ile çevrelenmekte ve 210.000 ha genişliğe sahiptir. Drenajı bozuk olan bu alanlarda 36.434 hektarında tuzluluk sorununun bulunduğu ifade edilmiştir. Akdeniz Bölgesi’nde tuzluluğu yüksek olan araziler 20.4217 ha’dır. 1985 yılında Çukurova’da yapılan bir çalışmada Çukurova’nın %17.9’una karşılık gelen 60.898 hektarlık alanda değişen düzeylerde tuzdan etkilenmiş alan bulunduğu belirlenmiştir.

Harran Ovası’nda sulama sonrası oluşan yüksek taban suyu nedeniyle yıllar itibariyle artış gösteren tuzlulaşma problemi hem alansal hemde şiddet olarak artmış, bitkisel üretimi tehdit eder duruma gelmiştir. Ovanın güneyinde başlayan tuzlulaşma kuzeye doğru yayılarak artmaktadır. Ovanın yaklaşık 50.000 hektarında yüksek taban suyunun 1-2 marasında olması, gelecekte tuzluluktan etkilenecek alanların artacağını göstermektedir. Taban suyu seviyesi ve taban suyunun tuz içeriğine bağlı olarak özellikle ovanın güneyinden başlayan Tuzluluk verilerinin Coğrafi Bilgi Sistemi ortamında analiz edilmesi sonucunda, 2000 yılında toplam 11.430 ha olan tuzlu alanlar, 10 yıl içinde yaklaşık %55 artarak 2009 yılında 17.767 hektara ulaştığı belirlenmiştir. Tarım Reformu Genel Müdürlüğü tarafından Harran Ovası’nda 2011 yılında başlatılan drenaj altyapı çalışmalarından sonra tuzdan etkilenen alanlarda önemli bir azalma meydana gelmiş, ancak yeni haritalama yapılmadığından net alan bilinmemektedir.

Hatay Amik Ovasında 1998 yılında yapılan bir çalışmada; tuz içerikleri Haziran döneminde % 0.032-%0.340, Ekim döneminde ise % 0.055-% 0.355 arasında değişmiştir. Çalışmada toprakların yaklaşık %35’inin tuzsuz olduğu belirlenmiştir. Yine aynı çalışmada, örnekleme yapılan noktaların hemen tamamının 0-20 cm derinliklerinde tuzluluk sorunu olmadığı ve her iki dönemde de tuzluluğun yüzeyden itibaren derinlikle birlikte arttığı belirlenmiştir. Tuzun profilde derinlikle birlikte artması, büyük olasılıkla, çalışma alanında yıllık yağışın yüksek olması ve ayrıca, yaz döneminde yoğun sulama yapılmasından kaynaklanmaktadır. Diğer bir deyişle; yıllık yağışın önemli bir bölümünün düştüğü kış ve ilkbaharda yağmur suları tuzları profilde belirli bir derinliğe kadar yıkamaktadır. Yazın ise yoğun sulama uygulamaları nedeniyle,tuzlar kapillarite ile alt katmanlardan yukarıya kadar çıkamamaktadır. Ayrıca aynı çalışmada toprakların ESP’lerinin Eylül döneminde %0.48 ile %5.77, Ekim döneminde ise %0.35 ile %4.69 arasında değiştiği belirlenmiştir. Amik Ovası’nın güney kısmında daha önce yapılan bir çalışmada da benzer sonuçlar bulunmuştur.

Amik Ovası’nda yapılan başka bir çalışmada, toprakların tuz içeriklerinin 0.37– 19.70 dS/m, toplam çözünebilir tuz içeriklerinin %0.02 ile %0.70, ESP değerleri ise 0.75-7.72 arasında değiştiği saptanmıştır.

Hatay Amik Ovası ile ilgili olarak yukarıda belirtilen çalışmalar; ovada alkalilik sorununun olmadığını göstermektedir. Diğer bir deyişle; çalışmaların tamamında ESP değerlerinin %15’ den küçük olduğu görülmüştür. Tuz içeriği yüksek olan topraklarda alkalilik sorununun olmaması, büyük olasılıkla, toprakların değişebilir sodyum değerlerinin küçük, KDK’larının ise yüksek olmasından kaynaklanmaktadır.

Amik ovası
Amik ovası

Amik Ovası’nda tuzlulaşmanın en önemli nedeni eski Amik Gölü’nün 1975 yılında kurutulmasıdır. Amik Gölü, o zamanlar ovada yoğun olarak bulunan anofel sineğinin yarattığı sıtma hastalığını yok etmek, Amik Ovası’ndaki arazileri taşkından korumak ve tarım arazisi kazanma amaçları ile kurutulmuştur. Ancak sadece sıtma hastalığının yok edilmesinde başarılı olunmuştur. Kurutma sonrası arazi miktarında bir artış olmasına rağmen, diğer faktörlerin yanı sıra toprakların tuzlanması nedeniyle her yıl verimin azalmasına neden olmuştur. Amik Ovası’nda yeraltı ve yer üstü su kaynaklarında yapılan bir çalışmada; Kuyu sularının EC’lerinin 0.363-18.87 dS/m, drenaj sularının EC’lerinin ise 0.517-16.62 dS/m arasında değiştiği ve en yüksek EC değerlerinineski Amik göl aynasında olduğu belirtilmiştir. Amik Gölü kurutulduktan sonra, ovanın en büyük yer üstü su kaynağı olan Asi Nehri’nin debisi özellikle yaz aylarında çok azalmakta ve hatta bazı yıllarda sıfıra düşmektedir. Bu nedenle de çiftçiler kuyu sularını ve hatta drenaj sularını sulama amaçlı kullanmaktadırlar. Bu durum da ovada tuzluluğun sürekli artmasına neden olmaktadır.

Hatay Amik Ovası’nda en son yapılan detaylı toprak etüt çalışması sonucunda 15.806 ha alanın hafif tuzlu, 5.669 ha alanın orta ve 401 ha alanın şiddetli olmak üzere toplam 21.876 hektar alanın tuzluluktan etkilendiği haritalanmıştır. Ayrıca Reyhanlı Ovası’nda da tuzlulaşma probleminin başladığı bildirilmiştir.

Aydın Nazilli Ovası’nda yapılan arazi çalışmasında 16.375 hektarlık alanın farklı şiddetteki tuzluluktan etkilendikleri ve toprakların çoğunluğunun tuzlu-alkali seviyede olduğu saptanmıştır.

Yukarı Büyük Menderes Havzası’nda yer alan ve nehrin sağ sahilinde bulunan Çivril Ovası toplam 18.783 hektarlık alana sahiptir. Alüviyal kökenli topraklara sahip olan ovada yapılan çalışmada 3.900 hektarlık alanın tuzluluk sorunundan etkilendiği bildirilmiştir. Bu arazilerin 2.699 hektarında tuzluluk ve alkalilik, 21 hektarında sadece tuzluluk ve 200 hektarında alkalilik sorunu tespit edilmiştir.

Bafra Ovası’nda Ağustos 2003 döneminde 0-30 cm toprak derinliğindeki tuz dağılımı incelendiğinde 5.804 hektarlık alanda toprak EC’sinin 0-2 dS/m arasında olduğu, 2-4 dS/m arasındaki değere sahip alanların 2.215 ha ve 4-8 dS/m arasındaki değere sahip alanların ise 168 ha olduğu tespit edilmiştir. 30-60 cm toprak derinliğindeki tuz dağılımını gösteren haritanın incelenmesinden 0-2 dS/m arasında değere sahip alanların toplamı 4.357 ha, 2-4 dS/m arasında değere sahip alanların toplamı 2.646 ha, 4-8 dS/m arasında değere sahip alanların toplamı 1.156 ha ve 8-16 dS/m arasında değere sahip alanların toplamının ise 28 hektar olduğu vurgulanmıştır. Yapılan çalışma sonucunda sulama sezonu sonu olan Ağustos 2003 dönemi için toprakların %30’unun tuzsuz, %53 ünün hafif tuzlu, %16 sinin tuzlu ve %1’ninde aşırı tuzlu olduğu tespit edilmiştir. Hafif tuzlu ve tuzlu alanların fazla olması ovada yetiştirilen bitki çeşitliliğini ve bitki verimini etkilemektedir. Mart 2004 döneminde alınan veriler incelendiğinde sonbahar ve kış döneminde meydana gelen yağışlar ile ova topraklarında bulunan tuzun büyük ölçüde yıkandığı görülmektedir. Özellikle toprak tuzluluğunun yüksek olduğu 2 m kodu ve altındaki alanlarda tuzluluk düzeyinin normale inmiş, hatta tuzsuz toprak sınıfına girmiş olduğu gözlemlenmiştir. Mart 2004 dönemine ait toprakların %82’si tuzsuz, %16’sı hafif tuzlu ve %2’sinin ise tuzlu olduğu tespit edilmiştir.

Iğdır Ovası’nda yapılan haritalama çalışmasında yaklaşık 2.105 km2’lik alana sahip olan ovanın %36’lık Böl.nün tuzluluktan etkilendiğini rapor edilmiştir. Alınan toprak örneklerinin çoğunluğunun tuzlu-alkali özellikte olduğu belirlenmiştir.

Erzurum’un Dumlu yöresinde yer alan yaklaşık 5.000 ha ova arazisi çoraklık nedeniyle yeterince değerlendirilemediği yapılan bir çalışma ile vurgulanmıştır.

Erzincan Ovası’nda yapılan çalışmada ovanın merkezi kısmında bulunan ve yaklaşık 1.529 ha olan alüviyal kökenli alandaki toprak örneklemesinde elde edilen analiz sonuçlarına göre toprakların tuzlu alkali karakterde olduğu tespit edilmiştir.

Sonuç Olarak;

Türkiye’de tarım yapılan ve yapılmayan alanların önemli bir kısmı tuzluluk etkisinde kalmaktadır. Türkiye’de sulamaya uygun olan 12,5 milyon hektarlık arazinin, il toprak kaynakları envanterine göre, yaklaşık 1.5 milyon hektarında tuzluluk ve alkalilik, 2,8 milyon hektarında ise drenaj sorunu bulunmaktadır. Bu durum, Türkiye’de sulamaya uygun arazilerin yaklaşık %32.5’inde tuzluluk, alkalilik ve drenaj sorunları olduğunu göstermektedir.

Bitki çeşidine göre verim kayıplarına neden olan toprak tuzluluğu, taban suyu seviyesindeki değişim ve yapılan kültürel uygulamalara göre yıllar içinde değişim gösterebilmektedir. Bazen yıl içerisinde bile toprak profilinin farklı yerlerine tuz hareketi artma ve azalma gösterebilmektedir.

1966-1971 yılları arası 1.518.722 ha, 2000 yıllarda 1.355.819 hektar olduğu bildirilen tuzdan etkilenen alanlardan sonra ülke genelinde bir çalışma yapılmamış veya bazı ovalarda araştırmalarla yapılmış ise de ülkesel boyutta eski bilgilerle ilişkilendirilerek yayınlanmamıştır. Toprak tuzluluğundaki bu değişim bitki çeşidine göre verimi farklı şekillerde etkilemektedir. Bu nedenle toprak tuzluluğunun alansal ve bitki kök bölgesi boyunca meydana gelen değişimini doğru olarak belirlemek, ürün deseni seçimi ve iyileştirme çalışmaları için gerekli verilerdir.

Tarımsal sulama alanları her yıl artan Türkiye’de toprak tuzlulaşması nedeniyle oluşan tarımsal kaybın belirlenebilmesi için tuzdan etkilenen alanların düzey ve yayılım alanlarının ulusal tarım politikası ve ekonomisi için yüksek duyarlılıkla saptanması gerekmektedir.

Ülke düzeyinde toprak kaynaklarının tuzluluk seviyelerinin belirlenmesi için yeni haritalamaların yapılması ürün deseni seçimi ve ıslah çalışmalarına yön verilmesi açısından gerekmektedir.

Kaynaklar

Serkan SEZEN