profil resmi
Serkan Sezen
Ziraat Mühendisi, Konya

Türkiye Toprakları ve Organik Madde Miktarları

13 Dakikalık Okuma
7 Mart 2021 Pazar
Bitki Besleme
Toprak
Özet
Türkiye’de tarım toprakların verimliliği açısından organik madde eksikliği en önemli sorunların başında gelmektedir.
0
Paylaş

Toprak, kayaların ve organik maddelerin, iklim, organizmalar ve topografyanın çok uzun süreli etkileri altında, çeşitli derecelerdeki fiziksel parçalanma, kimyasal ve biyolojik ayrışma ürünlerinden meydana gelen, içinde geniş bir canlılar topluluğu barındıran, bitkilere durak yeri ve besin kaynağı görevi yapan, belli oranda su ve hava içeren, farklı özellikte katmanlardan kurulu, aktif, dinamik, üç boyutlu doğal bir maddedir.

Toprağın doğal yapısı katı, sıvı ve gaz halindeki maddelerden oluşur. Bu maddelerin toprak kütlesi içindeki oranları arazi şekli, jeolojik yapı, iklim koşulları ve mevsimlere bağlı olarak değişmektedir.

Bitki yetişmesine uygun tınlı bir toprağın teorik olarak %50’si katı, %25’i hava ve %25’i de sudan oluşur.

Toprak organik maddesi kütlesel olarak en az kısmını (%5’ini) teşkil etmekle birlikte, toprak kalitesini, diğer bir ifade ile toprağın ürettiği ekosistem hizmetlerini en fazla etkileyen kısmıdır.

Bitki yetişmesi uygun olan bir toprak içinde bulunması gereken oranlar
Bitki yetişmesi uygun olan bir toprak içinde bulunması gereken oranlar

Kolloidal toprak organik maddesi olan humus yanında, toprak mikrobiyal yaşamının mikroskopik canlılarını da kapsar. Toprak organik maddesi toprak yapısının dengesi, bitki besin elementlerinin sağlanması, su tutma kapasitesinin korunması ve iklim düzenleme etkisi için kritiktir; bu nedenle sadece tarımsal üretkenlik için değil aynı zamanda çevresel direnç açısından da anahtar göstergelerden biridir.

Özetle toprak organik maddesi toprağı toprak yapan etken unsurdur.

Organik madde topraktaki mikroorganizmaların enerji ve besin kaynağı olduğu için varlığı mikroorganizma aktivitesini artırarak bitki besin elementlerinin elverişliliğini ve alımını artırır. Özellikle azot, fosfor ve kükürt için depo kaynağı görevi görür. Topraktaki kum, silt ve kil taneciklerini bağlayarak kümeler oluşmasını (agregat oluşumunu) sağlar ve toprak yapısını (strüktür) iyileştirir. Bunun sonucu toprağın erozyona direncini artırır, toprakta kaymak tabakası oluşumunu azaltır, yağmur sularının toprağa daha fazla sızmasını (infilitrasyonu)sağlar. Toprak sıkışmasını azaltır, suyun ve havanın toprak içindeki hareketini düzenler. Toprak sıcaklığını, toprağın su tutma kapasitesini ve bitkilerin su alımını artırır. Topraktan besin kaybını azaltır, toprağın katyon değiştirme ve tamponlama kapasitesini artırarak bitkilerin daha fazla besin elementinden yararlanmasını sağlar. Toprak reaksiyonunun değişmesine ve toprak tuzlulaşmasına karşı tamponlama özelliğini artırarak, bitkisel üretimde tuz zararını azaltır. Bitkilerin hastalık ve zararlılara karşı direncini artırır.

Tarım topraklarının fiziksel, kimyasal, biyolojik özelliklerinin ve verim potansiyellerinin istenen düzeylerde olabilmesi için organik madde içeriği, toprak ağırlığının en az %3’ü kadar olmalıdır. Türkiye tarım topraklarının yalnız %1’i organik madde içeriği bakımından bu değerin üzerindedir.
Topraklarımızdaki organik madde içeriği oranı
Topraklarımızdaki organik madde içeriği oranı

Yoğun toprak işleme, erozyon, monokültür tarım, kimyasal gübreler ve pestisitler toprak organik maddesini azaltmaktadır. Aşağıda yer alan tablodan görüldüğü üzere Türkiye topraklarında 1990 yılında yetersiz (çok az, az ve orta) toprak organik maddesi içeren toprakların oranı %92 iken 2011-2014 yıllarında yapılan analizlerde bu oran %99’a yükselmiştir. İyi ve yüksek toprak organik maddesine sahip topraklar ise %7.2’den %1’e gerilemiştir.

Organik madde içeren topraklarımızın oranı
Organik madde içeren topraklarımızın oranı

Toprak organik maddesi, toprağın fiziksel özelliklerini iyileştirmekte, su tutma ve katyon değişim kapasitesini artırmakta, ayrıştığında toprağın besin elementi içeriğini zenginleştirmekte, bitki kök gelişmesini teşvik etmekte ve toprak pH’sını düzenleyici etkisi nedeniyle de toprak verimliliğini artırmaktadır.

Mısır verimindeki değişkenliğin %82-84’ünün toprak organik madde içeriği ile açıklanmaktadır.Toprakta organik madde miktarının %1,4’ten %0,9’a düşmesi tahıl üretiminde %50 verim kaybına neden olabilmektedir. Bu nedenle organik madde miktarı azaldıkça kullanılacak gübre miktarı da artmaktadır. Giderek artan miktarda gübre kullanımına karşılık, birim gübre başına alınan bitkisel üretim (gübre etkinliği) azalmaktadır.

1960-1995 yılları arasında buğday üretiminde kullanılan gübre miktarı 7 kat artmıştır, ancak buğday üretiminde kullanılan 1 kg Azottan 1960’lı yılların başında 70 kg/da ürün artışı sağlanırken, bu miktar 1995’te 25 kg/da’a düşmüştür.

Organik madde ilavesi olmaksızın yalnız kimyasal gübre kullanımı toprakta bulunan değerli organik maddenin daha hızlı mineralizasyonuna da neden olmaktadır. Böylece topraklar bir karbon yutağı olmak yerine, emisyon kaynağı durumuna dönüşmekte ve atmosfer/yer küre Karbon (C) dengesindeki olumsuz bilançonun ilerlemesine etken olmaktadır.

Tarımsal ürün verimini etkileyen faktörler arasında kimyasal gübreler önemli yer tutmakta ve kullanımı giderek artmaktadır. Türkiye’de toplam tarım alanı 2011-2015 yılları arasında 2.4 milyon hektar azalmasına karşın tüketilen gübre miktarı 2007 yılına göre %16 artışla 5.9 milyon tona ulaşmıştır. Ancak artan kimyasal gübre kullanılmasıyla sağlanan verim artışının karşılığı, toprakların fiziksel, kimyasal ve biyolojik özelliklerinin bozulması, özellikle de organik madde düzeyinin düşmesi olmuştur.

Kimyasal gübreler toprağın fiziksel ve kimyasal özelliklerini değişmesine, toprak pH’sının bitkinin isteği dışına çıkmasına, tuz etkisi yaratarak bitkilere iyonik toksisite oluşmasına, toprak biyolojik çeşitliliğinin azalmasına, bitkilerin hastalık ve zararlılara direncinin düşmesine, ürünlerin besin dengesinin bozulmasına, suların kirlenmesine, bileşimindeki ağır metallerin  toprağa karışması sonucu toprakta ağır metal birikimine neden olabilmektedirler.

Örneğin; son yirmi beş yılda Nevşehir’de aşırı ve tek yönlü azotlu gübreleme sonucu patates yetiştirilen toprakların pH’sı 2 birime varan düzeyde düşmüş, başka bir tanımla asitlik 100 kat artmıştır. Bu sert değişim toprakların üretim gücünü neredeyse sıfırlayarak köy nüfusunun arazilerini terk etmesine yol açmıştır.

Benzer şekilde çay bahçelerinde 1970’li yıllardan itibaren hızla artan ve aşırıya kaçan amonyum sülfat bileşimli ve asit karakterli kimyasal gübre kullanımı nedeniyle toprakların %88’i çok kuvvetli asidik hale gelerek çay bitkisinin istediği pH düzeyinin altına düşmüştür.

Toprak analizleri yapılmadan, toprağın fiziksel, kimyasal ve biyolojik özellikleri dikkate alınmadan yapılan kimyasal gübre uygulamaları, toprak özelliklerinin bozulmasının yanında, sularda nitrat kirliliğine de neden olmaktadır. Nitrat bileşikleri yağmur suları ile taşınarak sulak alanlara, denizlere ve yeraltı sularına taşınmaktadır. Sularda nitrat birikiminin artmasıyla oluşan ötrofikasyon, sudaki oksijenin düşmesine ve su kalitesinin bozulmasına neden olmakta, sucul ekosistemleri etkilemektedir.

Ötrofikasyon
Ötrofikasyon

Antalya’nın Kumluca ve Demre ilçelerindeki kuyuların %50’ye yakınında eşik değerlerin üzerinde nitrat kirliliği görülmüştür. Tarla bitkilerine verilen azotun %20-%60’ı, yem bitkilerine verilen azotun ise %40-80’i bitkiler tarafından kullanılabilmektedir. Bu durumda, kullanılan gübrelerdeki azotun %20- 80’i bitkiler tarafından kullanılabilmekte, kalan kısmın bir miktarı toprak yüzünden buharlaşarak sera gazları arasında yer alan Azot oksitlere dönüşmekte ve küresel ısınmaya katkı yapmaktadır.

Türkiye çölleşme risk haritası
Türkiye çölleşme risk haritası

Azotlu gübrelerin denitrifikasyonuyla oluşan Azot oksitler kuvvetli bir sera gazıdır ve tarımsal faaliyetlerden kaynaklanan sera gazı emisyonlarının %45-50’si Azot okside atfedilmektedir. Ayrıca bu gazların ozon tabakasının incelmesinde de rolü bulunmaktadır. Üretilen gıdaların azot içeriğinin yüksek olması insan sağlığını da etkilemektedir. İçme sularındaki nitrat kirliliği bir yaşın üstündeki bebeklerde mavi bebek sendromuna neden olmaktadır. Azot içeriği yüksek su ve gıdalar ile alınan azotlu bileşiklerin, nitrosaminlere çevrilerek kansere neden olabildiği, troid bezini olumsuz yönde etkilediği konusunda araştırma sonuçları bulunmaktadır.

Sürdürülebilir tarım uygulamalarının temeli, toprak organik madde miktarını ve toprak organizmalarını koruyan ve iyileştiren uygulamalara dayanmaktadır.

Bugün tarım uygulamalarında göz ardı edilen en önemli konu; tarımsal üretimin toprak, su ve hava gibi biyosferin (yaşam küre) yaşamsal  bileşenlerine ve bunlar arasındaki karşılıklı ilişkilere sıkı sıkıya bağlı olduğu ve bu temel öğelerde meydana gelen herhangi bir sorunun tarımsal üretimi, biyolojik çeşitliliği, ve ekosistem dengelerini doğrudan etkilediğidir.

Yoğun toprak işleme, kimyasal gübre ve pestisit kullanımına dayalı endüstriyel tarımın neden olduğu toprak bozunumu ve çevresel zararların engellenmesi için sürdürülebilir tarım uygulamalarının yaygınlaştırılması, bugün tarımın en öncelikli  konuları arasındadır. Toprağın fiziksel ve kimyasal özelliklerini iyileştirmesi, toprağın su kapasitesini ve havalanmasını, topraktaki mikroorganizmaların aktivitesine bağlı olarak besin elementlerinin elverişliliğini ve alımını artırması nedeniyle, sürdürülebilir tarım uygulamalarında toprak yönetimi; organik madde miktarını koruyan ve iyileştiren uygulamalara dayanmaktadır.

Toprak verimliliğinin artırılması ve gelecek kuşakların gıda güvenliğini tehdit eden toprak bozulumunun önlenmesi için sürdürülebilir tarım uygulamalarının yaygınlaşması, bunun için de organik madde düzeyinin artırılmasında kullanılabilecek organik madde kaynaklarının etkin olarak değerlendirilmesi gereklidir.

Organik madde kaynaklarımızı etkin olarak değerlendirdiğimizde yılda yaklaşık 112 milyon ton organik gübre elde edilebilecektir.

Bu organik gübreler ve yeşil gübreleme ile her yıl işlemeli tarım yaptığımız alanların yaklaşık %25’ini oluşturan 5 milyon hektar araziye organik madde ilavesi yapılarak toprakların verim potansiyeli, yetiştirilen bitkilerin verim ve kalitelerinin artırılması sağlanabilecektir. Bunun gerçekleştirilebilmesi için, üreticiler, toprağın organik madde içeriğinin önemi, topraklarında kullanabilecekleri organik madde kaynakları ve bunların kullanma şekilleri hakkında bilgilendirilmelidir.

Anız

Topraklarımızın en önemli organik madde kaynaklarının başında gelmektedir. Ancak yakılmasının yasaklanmış ve yakanlara ceza yaptırımı olmasına karşın, her yıl yaklaşık olarak 12 milyon hektar tahıl ekim alanımızın en az %25’inde (3 milyon ha) anız yakılmaktadır. Yapılan çalışmalar, hektar başına anız miktarının ortalama 3.29 ton olduğunu  göstermektedir. Bu durumda her yıl yaklaşık 10 milyon ton anız yakılmaktadır.

Anız yakım anı
Anız yakım anı

Hayvan Gübresi

Organik madde kaynaklarının başında büyükbaş, küçükbaş ve kümes hayvanlarının atıkları gelmektedir. Bunlar organik madde olmaları yanında önemli birer besin elementi kaynağıdır. Türkiye hayvan varlığı dikkate alındığında 87 milyon ton olgun gübre üretilebilir,üretilen olgun gübre 3 milyon hektar alanda kullanılarak, yetiştirilen bitkilerin verim ve kalitelerinin artırılması sağlanabilir fakat; çeşitli nedenlerle söz konusu kaynaklar doğru ve etkin bir şekilde kullanılmamaktadır.

İlgili Ürünler

Hayvansal atıklar genellikle kontrolsüz yığınlar haline getirilmekte ve büyük oranda anaerobik ve uzun süren ayrıştırma işlemi sonrasında tarımsal alanlarda organik gübre olarak kullanılmaktadır. Kontrolsüz anaerobik yığınlardan küresel ısınmanın sorumlusu olarak kabul edilen sera gazlarından biri olan metan açığa çıkmakta, uzun süren ayrışma ve yıkanma yoluyla bitki besin elementleri kaybolmakta, mikrobiyolojik dezenfeksiyon da sağlanamamaktadır. Bu nedenlerle gübre olarak etkinliği azaltmakta ve çevre kirliliğine yol açmaktadır. Bu atıkların uygun olmayan koşullarda bekletilmesi ya da araziye gelişi güzel uygulanması sonucu, yıkanma ve buharlaşma ile önemli miktarda besin elementi kaybolmakta, toprak verimliliği ve tarımsal üretim açısından beklenen yarar tam olarak sağlanamamaktadır. Bunun yanı sıra yüzey ve yer altı su kaynaklarını da kirletebilmektedir.

Hayvan gübresi
Hayvan gübresi

Hayvansal atıkların havasız ortamda çürütülerek biyogaz üretilmesi, biyogazdan enerji elde edilmesi, arta kalan maddelerin de organomineral gübre olarak  kullanılması, faydaları kadar çevresel zararların önlenmesi için de iyi bir atık yönetimi olarak görülmektedir.

Bitkisel, Gıda Endüstrisi ve Kentsel Organik Atıklar

Park ve bahçelerde dökülen ağaç yaprakları, budama atıkları, biçilen çim atıkları, sera üretim atıkları, meyve veya tohumları alınmış bitki sap ve artıkları, bozulmuş yem, saman ve silaj atıkları “kompost” hale getirilerek topraklara uygulanabilir. Bitkisel üretim sonrasında yaklaşık 12.8 milyon ton organik atık açığa çıkmakta ve bunların büyük bölümü heba olmaktadır.

Öte yandan ülkemizde kişi başına günde 1.5 kg çöp oluştuğu bildirilmektedir. Bu çöpün yarısının organik karakterli olduğu, nüfusumuzun ise 80 milyon’a yakın olduğu varsayılırsa, yılda yaklaşık 22 milyon ton organik atıktan  da 11 milyon ton kaliteli kompost üretilebilir.

Bitki ve şehir atıklarından üretilecek kompostun topraklara uygulanarak toprak organik madde içeriğinin artırılmasıyla toprak sağlığının korunması ya da iyileştirilmesinin yanında toprağın su tutma kapasitesinin artmasıyla sağlanacak su tasarrufu ile içerdiği besin elementleri nedeniyle kimyasal gübre kullanımının azalacak olmasından dolayı önemli miktarda ekonomik kazanç da elde edilebilecektir.

Örneğin; Şanlıurfa Harran Ovası’ndan  yıllık 3.900.000 ton tarımsal organik atığın değerlendirilerek topraklara uygulanmasından (organik maddenin ağırlığının %30’u oranında su depolayacağı, organik maddenin %55’inin karbon ve organik karbon:azot:kükürt:fosfor oranlarının 100:10:1,5:1,5 olduğu varsayılarak) 2017 yılı fiyatlarıyla elde edilecek kazancın 2.663 milyon TL’ye ulaşacağı hesaplanmaktadır.

Organik atıklar
Organik atıklar

Atık Su Arıtma Çamurları

Çevre bilincinin artmasıyla birlikte kurulması ve çalışması zorunlu hale gelen arıtma tesislerinde, atık suların arıtılmasından geriye kalan arıtma çamuru miktarı giderek artmaktadır. Günümüzde doğal çevrenin korunması ve sürdürülebilir olarak devam edebilmesi için arıtma çamurlarının çevreyle uyumlu bir şekilde bertaraf edilmesi büyük önem taşımaktadır. Organik kaynakların yeterli düzeyde sağlanamaması ve bu kaynakların sınırlı olması halinde, atık su arıtma çamurlarının kullanılması bir alternatif olarak gözükmektedir.

Arıtma çamurları içermiş oldukları organik madde nedeniyle başlangıçta toprakların yetersiz organik madde kapsamlarında artış sağlamaktadır. Ayrıca içerdikleri N ve P başta olmak üzere kimi besin elementleri içeriği nedeniyle de bitki gelişimini ve toprak verimliliğini artırabilecek uygun bir materyal olarak düşünülmektedir. Ancak arıtma çamurları bitki besin elementleri içeriğinin yanı sıra çevreye zararlı toksik elementler, patojen mikroorganizmalar ve parazitik organizmaların yumurtalarını da içermekte, içerikleri elde edildikleri atık suyun özellikleri ve uygulanan işlemlere bağlı olarak değişkenlik göstermektedir.  Bu nedenle topraklara uygulanmadan önce arıtma çamurlarının öncelikle kimyasal özelliklerinin belirlenmesi gerekmektedir. Özelikle hangi topraklara, hangi oranda uygulanması gerektiğinin belirlenebilmesi için, çamurun içerdiği toplam ve yarayışlı N ve P miktarı mutlaka dikkate alınmalıdır.

Arıtma çamurlarının topraklara uygulanmasında çamur özelliklerine bağlı olarak kimi sakınca ve sınırlamalar bulunmaktadır. Bu nedenle 3 Ağustos 2010 tarih ve 27661 sayılı “Evsel ve Kentsel Arıtma Çamurlarının Toprakta Kullanılmasına Dair Yönetmelik” çıkarılmıştır.

Bu yönetmelikte, topraklara uygulanmasına ilişkin çok sayıda kısıt bulunmasına rağmen arıtma çamurları düzensiz ve kontrolsüz olarak kullanılmaktadır. Arıtma çamurlarının düzensiz ve kontrolsüz kullanımları önlenmeli, toprak ekosistemi, çevre ve insan sağlığına yapabileceği olumsuzlukların önüne geçilmesi için arıtma çamurlarının topraklarda kullanımına ilişkin çok yıllık denemeler yürütülmelidir.

Konya'daki arıtma çamurlarının gübreye dönüştürüldüğü tesis
Konya'daki arıtma çamurlarının gübreye dönüştürüldüğü tesis

Yeşil Gübreleme

Bitkilerin ihtiyaç duydukları azot, mineral gübrelerin toprağa verilmesi ile karşılanabildiği gibi, atmosfer azotunun bakterilerce toprağa bağlanması ile de karşılanabilmektedir. Bitkiler ve mikroorganizmalar atmosferde %78  oranında bulunan N2 gazından doğrudan yararlanamazlar. Ancak bazı mikroorganizma grupları atmosferdeki serbest azot gazını bağlayarak bitkilerin yararlanabildiği  amonyak formuna çevirirler. Bu olay biyolojik azot fiksasyonu olarak tanımlanmaktadır.

Doğada azot bağlayıcı mikroorganizmalar, özellikle Rhizobium spp. bakterilerinin baklagil bitkileri ile ortak yaşamı sonucu gerçekleştirilen biyolojik azot fiksasyonunun önemi gün geçtikçe artmaktadır. Azot fiksasyonunda rol oynayan mikroorganizmalar, mineral azot girdisini azaltarak hem daha ucuz yolla toprağa azot kazandırmakta, hem de mineral azotun sebep olabileceği sorunları en aza indirmektedir.

Baklagillerle toprağa fikse edilen azot miktarı yılda 70-300 kg/ha’dır. Üçgül, fiğ, yonca gibi yem bitkileri yeşil gübrelemede öne çıkan bitkiler olarak dikkat çekmektedir.

Tahıl-nadas sisteminin uygulandığı organik madde bakımından fakir, kurak alanlarda, üçgül türlerinin yer aldığı 3-5 yıllık ekim nöbeti sistemlerinde, topraktaki organik madde ile azot oranının yıldan yıla arttığı belirlenmiştir.

Yeşil gübreleme anı
Yeşil gübreleme anı

Leonardit

Leonardit, bitki ve hayvan kalıntılarının tarih öncesi zamanlarda göl gibi sucul ortamlarda ve bataklıklarda çökelerek basınç, sıcaklık ve anaerobik koşullarda volkanik hareketlerin de etkisiyle milyonlarca yılda parçalanıp bozuşması, humifikasyonu, oksidasyonu  ve başkalaşıma uğraması sonucu tabakalaşmış killi organik sedimanter bir kayaçtır. Yüksek humik asit içeriğine sahiptir ve her linyit yatağı potansiyel bir leonardit kaynağıdır.

Türkiye’nin loenardit rezervinin 5 milyon ton olduğu, bunun yanında düşük kaliteli linyit yataklarından ise 7-8 milyon ton humik asit üretimi yapılabileceği tahmin edilmektedir.

Sıvı haldeki hümik asitin 1 litresinin 8 ton hayvan gübresine, 1 kg katı hümik asitin ise 30 ton hayvan gübresine eşdeğer olduğu bildirilmektedir.

Bu nedenle leonardit toprak ıslah edici ve gübre olarak  organik tarımda yaygın olarak kullanılmaktadır.

Leonardit katmanı
Leonardit katmanı

Kimyasal gübrelerin dengesiz kullanımının insan ve çevre üzerinde yaratmış olduğu olumsuzlukların ortadan kaldırılması için doğal organik gübreler ile organomineral gübrelerin kullanımı, sürdürülebilir tarım uygulamalarının omurgalarından birini teşkil etmektedir. Doğal gübrelerin farklı parçalanma ve ayrışma derecesine sahip olmaları, genellikle yavaş parçalanıp ayrışması, kaynağını oluşturan maddeye bağlı olarak içerdikleri besin maddelerinin dağılımının değişken olması nedeniyle organik gübreler farklılık gösterebilmektedir.

Organomineral gübreler ise, kimyasal gübrelerde bulunan bitki besin elementlerini ve organik maddeyi beraberce bulundurmakta, böylece besin maddesi içerikleri daha standart halde sunulabilmektedir. Organomineral gübrelerde Azot (N), Fosfor (P), Potasyum (K), Kükürt (S), Çinko (Zn) gibi bitki besin mineralleri ile humik-fulvik asit ve kompost kaynaklı organik madde bir arada bulunmakta ve taban gübresi olarak kullanılmaktadır. Organik materyallerin toprak verimliliği üzerine olan olumlu etkilerinden yararlanılarak “organik madde+mineral gübre” şeklinde üretilen organomineral gübreler, bir yandan yıkanma ile besin elementlerinin kaybını azaltırken diğer yandan toprağın verimlilik öğelerini düzelterek kullanılan minerallerin etkinliğini artırmaktadır.

Sonuç olarak;

Tarım topraklarının fiziksel, kimyasal, biyolojik özelliklerinin ve verimlilik potansiyellerinin istenen düzeylerde olabilmesi için organik madde içeriği toprak ağırlığının en az %3’ü kadar olmalıdır.

Son yıllarda yapılan toprak analizi sonuçlarına göre topraklarımızın %99’u bu değerin altında organik madde içermektedir. Türkiye’de tarım toprakların verimliliği açısından organik madde eksikliği en önemli sorunların başında gelmektedir.

Toprakların organik madde eksikliğini gidermek üzere hayvan dışkıları, tarımsal bitki artıkları, kentsel organik atıklar, leonardit, yeşil gübreleme, mezbaha ve et kombinası atıkları, humik asit ve diğer organik materyaller olmak üzere çok sayıda kaynak mevcuttur. Ancak bu kaynaklar ülkemizde, büyük ölçüde doğru değerlendirilememekte ve israf edilmektedir.

Toprak kalitesinin en önemli göstergesinden biri olmasına rağmen, bugün toprak organik maddesinin önemi yeterince bilinmemektedir. Bu nedenle üreticiler, toprağın organik madde içeriğinin önemi, topraklarında kullanabilecekleri hayvansal ve bitkisel organik madde kaynakları ve bunların kullanma şekilleri hakkında bilgilendirilmelidir.

Tarım ve Orman Bakanlığı, organik madde düzeyinin yükseltilmesi ve toprak verimliliğinin artırılmasına yönelik uygulamalara teşvikler vermeli, bu yönde önemli katkıları olan iyi tarım uygulamalarının yaygınlaşması ve ciddiyetle uygulanması konusunda daha aktif ve etkin olmalıdır.

Topraklar için önemli bir organik madde kaynağı olan kompostun elde edilmesi işlemlerinde yapılan uygulamalar, sağlıklı ve yararlı olmasını sağlayacak şekilde olmalıdır. Yüksek kaliteli ve yasal mevzuata uygun kompost üretmek için hibrit sistemlerin kullanılması olumlu sonuçlar vermektedir. Toprak, iklim, bitki ve gübre özellikleri dikkate alınmadan, toprak ve bitki analizlerine dayalı, sera/tarla denemeleri ile kalibrasyon çalışmalarına uygun olarak yapılmayan yanlış gübreleme hem gübre etkinliğinin düşmesine hem de çevre kirlenmesine neden olmaktadır.

Özellikle kimyasal gübrelerin aşırı ve yanlış kullanımı topraklarda tuzlanma ve ağır metal birikimine neden olabilmekte, toprağın fiziksel, kimyasal ve biyolojik özelliklerini bozmakta, yağış suları ile taşınarak yüzey sularının, ve sızma sonucu yer altı sularının kirlenmesine, sucul ekosistemlerde ötrofikasyona neden olmakta, hatta insan ve hayvan sağlığı açısından sakıncalar taşımaktadır.

Kimyasal gübrelerin olumsuz etkilerinin azaltılması ve toprağın organik madde içeriğinin artırılması için organik ve organomineral gübreler iyi bir alternatif olarak gözükmektedir. Dünyada genel olarak organik ve organomineral gübrelere olumlu bakılmaktadır. Hem bir organik madde kaynağı olmaları hem de bitkilerin hemen ihtiyaç duydukları mineralleri içermeleri bakımından önemli bir üstünlüğe de sahip olan organomineral gübrelerin  kullanımının yaygınlaşması için üreticiler sağlanacak desteklerle teşvik edilmelidir.

Kaynaklar

Serkan SEZEN